38,1639$% 0.08
43,8035€% -0.04
50,8669£% 0.23
4.078,37%-0,49
6.710,00%-0,49
3211779฿%0.57321
08 Ocak 2025 Çarşamba
Türkiye’nin tarihi ve kültürel açıdan en zengin bölgelerinden biri olan Manisa, birbirinden lezzetli ve besleyici birçok geleneksel ekmeğe ev sahipliği yapıyor. Kula ekmeği, Demirci ekmeği, Alaşehir ekmeği, Salihli ekmeği ve Sarıgöl ekmeği bunlardan sadece bazıları. Binlerce yıldır el emeği göz nuruyla yapılan bu ekmekler, uzun süre dayanmaları nedeniyle özellikle kırsal bölgelerde yoğun bir şekilde tüketilmeye devam ediliyor.
Üzüm ve zeytini ile tarımda, sanayisi ile ekonomide Türkiye’nin en önemli kentlerinden biri olan Manisa, binlerce yıla dayanan tarihi ve kültürel zenginliğiyle kadim bir yerleşim yeri. Tarih boyunca dünyanın tahıl ambarlarından biri olan Anadolu’nun temel tüketim maddesi olan ekmek, Manisa’da da çeşitli türleriyle adeta bir sanata dönüşüyor. Manisa genelinde yapılan farklı geleneksel ekmek türlerinin ortak özelliği; sağlıklı, besleyici ve uzun süre dayanıklı olmaları. Bunlardan en çok bilineni Kula ekmeği. Yapımı 5 saati bulan ve 15 güne kadar dayanabilen Kula ekmeği, asırlardır geleneksel ekşi mayayla yapılıyor. İçinde hiçbir katkı maddesi bulunmayan Kula ekmeği, meraklıları için İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli illerine de gönderiliyor.
ALAŞEHİR EKMEĞİ ÜZÜM SUYUYLA MAYALANIYOR
Manisa’da yapılan bir diğer geleneksel ekmek türü Alaşehir ekmeği. Geçen yıl Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tescillenen ve coğrafi işaret elen Alaşehir ekmeği, Ege Bölgesinin en ünlü ekmek türlerinden biri. Ekmeğin en önemli özelliği, ekşi mayasının üzüm suyu kullanılarak hazırlanmadı. Demirci ekmeği de taş fırınlarda yapılan tarihi ekmek türlerinden biri. Meşe odununda pişen ve ekşi mayayla yapılan Demirci ekmeği de, uzun süre dayanan ve son derece besleyici olan bir ekmek türü. Demirci’nin yanı sıra Manisa merkezde de sıkça tüketiliyor.
SARIGÖL EKMEĞİNİN AĞIRLIĞI 15 KİLOYU BULUYOR
Yine geleneksel usullerle ve ekşi mayayla yapılan Salihli ekmeği de bir hafta boyunca ilk günkü tazeliğini koruyabilen bir ekmek türü. Kuru ve rutubetsiz ortamda 15 gün boyunca rahatlıkla dayanabilen Salihli ekmeği, Salihli’de üretilip Ege Bölgesi genelinde tüketiliyor. Manisa’nın bir diğer önemli geleneksel ekmeği Sarıgöl’de üretiliyor. Ev hanımları tarafından ekşi mayayla hazırlanan ve mahalle fırınlarında odun ateşinde 1 saat boyunca pişen ekmekler, günümüzde ticari anlamda da önem kazanmış durumda. Ağırlığı 15 kiloya kadar ulaşabilen Sarıgöl ekmeği, geçmişte özellikle kalabalık aileler tarafından tercih ediliyordu.
Türkiye’nin yüksek yaylalarına ev sahipliği yapan Karadeniz Bölgesi’nin zirveleri, dünyanın en şifalı ürünlerinden biri olarak kabul edilen kestane balının anavatanı. Ancak el değmemiş bu zirvelerde bal üretmek ile tüketici olarak bu ballara ulaşmak neredeyse aynı zorlukta! Karadenizli arıcıların binbir zahmetle ürettiği bu şifa deposu ürünün miktarı çok az olduğu için fiyatı da çok pahalı. Kilosu 3 bin TL’ye kadar çıkan kestane balına ulaşabilenler kendilerini şanslı sayıyor.
Özellikle Rize, Artvin ve Zonguldak gibi illerin yüksek yaylalarında üretilen kestane balı, oldukça yüksek mineral ve antioksidan değerleriyle adeta doğal bir şifa deposu. Yüksek rakımlı kestane ormanları içinde geleneksel yöntemlerle üretilen kestane balı, kendine has tat ve kokusuyla adeta büyülüyor. Ancak tüm dünyada büyük rağbet gören ve en büyük üreticisi Türkiye olan bu bala ulaşmak kolay değil. Üreticiler az miktarda üretebildikleri bu balı sipariş usulüyle sattıklarını ve balın kilo fiyatının 2 bin TL ile 3 bin TL arasında olduğunu belirtiyor.
Uzmanlara göre, mucizevi gıdaların başında gelen bal her yönüyle sağlığa büyük faydalar içeriyor. El değmemiş doğal kestane ormanlarındaki arıların ürettiği kestane balı ise en kaliteli ve sağlıklı bal çeşiti olarak kabul ediliyor. Uzmanlara göre, kestane balının 10 mucizevi faydası bulunuyor:
Kestane balı, güçlü antibakteriyel özelliklere sahip olduğundan dolayı doğal olarak vücutta üretilen ve dengesiz molekül olarak bilinen serbest radikallere karşı vücudu korur. Böylelikle hücre hasarını önler ve yaşlanma etkilerini yavaşlatır. Ayrıca cilt sağlığına, bağışıklık sistemine ve genel hücre sağlığına da katkı sağlar.
Kestane Balı, demir, kalsiyum, potasyum gibi mineraller açısından oldukça zengin bir bal türüdür. Kestane balının sahip olduğu bu mineraller, kemik sağlığı, kan üretimi ve sinir sistemi gibi birçok vücut fonksiyonu için hayati öneme sahiptir.
Kalp sağlığı açısından çeşitli faydalar sağlayan kestane balı, yüksek antioksidan içeriği sayesinde, damar tıkanıklığını önlemeye yardımcı olur ve böylece kalp krizi riskini azaltır. Potasyum içeriği ile tansiyonun düzenlenmesine katkıda bulunarak kalbe daha güçlü bir koruma sağlar.
Kestane balı, sindirime yardımcı olarak mide rahatsızlıklarının önüne geçmede etkilidir. Ayrıca mide asidini dengeleyerek reflü gibi sorunların önlenmesine katkıda bulunur. Düzenli tüketildiğinde hazımsızlık gibi problemlerin de önüne geçer.
Kestane balının içerisindeki şekerler ve mineraller sayesinde doğal bir enerji kaynağıdır. Yavaş emilen karbonhidratları içerdiği için uzun süreli enerji sağlar ve vücut direncini artırır. Ayrıca gün içinde yorgunluk ve halsizliği azaltmak için doğal bir enerji kaynağı olarak tüketilebilir.
İçeriğindeki antioksidanlar, vitaminler ve mineraller sayesinde bağışıklık sistemini destekleyerek vücudu hastalıklara karşı daha dirençli hale getirir. Soğuk algınlığı, grip gibi hastalıklara karşı doğal bir koruma sağlar.
Kestane balı, özellikle üst solunum yolu rahatsızlıklarında balgamın atılmasına yardımcı olur. Öksürük,bronşit ve boğaz ağrısı gibi solunum yolu rahatsızlıklarını hafifletir.
Kestane balı, cilt üzerinde iyileştirici ve nemlendirici etki sağlar. Antibakteriyel ve antiseptik özellikleriyle enfeksiyon riskini azaltarak küçük yaraların, kesiklerin ve yanıkların daha hızlı iyileşmesine yardımcı olur. Yaralı bölgenin enfeksiyondan korunmasına katkı sağlar.
Kestane balı, kalsiyum magnezyum ve potasyum gibi içerdiği zengin mineraller sayesinde kemik sağlığını destekleyerek kemik erimesini önlemeye yardımcı olur.
Kestane balının B vitamini içeriği sayesinde zihinsel yorgunluğu azaltır ve konsantrasyonu arttırarak odaklanmaya yardımcı olur.
Peki kestane balını alırken nelere dikkat edilmeli. Üreticiler piyasada her türlü sahte bal satıldığına işaret ederek hakiki kestane balı almak için tüketicilerin dikkatli olması gerektiğini belirtiyor. Üreticilerin bu konudaki uyarıları şöyle:
Kestane balı, özellikle Karadeniz bölgesi gibi kestane ağaçlarının bolca bulunduğu yerlerde üretilir. Alınacak balın kaynağının bu bölgelerden olmasına özellikle dikkat edilmelidir.
Hakiki kestane balı, genellikle koyu kahve renkli hatta siyahımsı bir renge sahiptir ve kıvamı yoğundur. Şeffaf ve aşırı akışkan ballardan kaçınılmalıdır.
Kestane balının kendine has, hafif acımtırak aromatik bir tadı ve yoğun bir kokusu vardır. Diğer ballardan farklı olan bu aroma, hakiki kestane balının ayırt edici özelliklerinden biridir.
Kestane balı, diğer bal türlerine nazaran uzun süre kristalleşmeden kalabilir veya çok az miktarda kristalleşme olabilir. Hızlı ve büyük kristalleşme, balın sahte veya farklı bir tür bal olabileceğini gösterir.
Medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilen Anadolu, binlerce yıldır birbirinden ilginç toplumlara ve yemeklere ev sahipliği yapıyor. Torosların eteklerinde göçebe olarak ve hayvancılık yaparak hayatlarını sürdüren Yörüklerin sıkça tükettiği teleme ise Anadolu’nun en eski peynir çeşidi olarak biliniyor.
Dağlık bölgelerde özellikle keçi çobanları tarafından yapılan ve tüketilen teleme, en doğal ve yapımı en kolay kolay peynir çeşidi olarak biliniyor. Dağlık alanlarda keçi sütüne yabani incir sütünün karıştırılmasıyla yapılan teleme, sadece 5 dakikada tüketilecek kıvama geliyor. Telemenin tarifi, Homeros’un İlyada destanında da yer alıyor.
Toroslar boyunca küçükbaş hayvancılık yapan Yörüklerin binlerce yıldır değişmeyen besinlerinden biri de teleme. Gün boyu dağlarda keçi peşinde yürüyen Yörük çobanları, acıktıklarında çıkınlarında gezdirdikleri derin kabı çıkarır, bir keçinin sütünü kaba sağar ve çevrede bulunan yabani bir incir ağacının küçük bir dalını kırarak daldan akan sütü keçi sütüne damlatır, ardından da karıştırır. 10 dakika sonra yoğurt-peynir arası bir kıvama gelen telemeyi, yine çıkınında bulundurduğu ekmek parçasıyla yiyip karnını doyurur. Bu beslenme şekli, bugün Torosların eteklerinde küçükbaş hayvan çobanlarının bir kısmı tarafından halen devam ediyor.
Telemenin tarifine, gastronomi üzerine yapılan araştırmalarda Homeros’un Troya Savaşı’nı anlattığı İlyada Destanı’nda da rastlamak mümkün. Bazı bölgelerde ‘çoban aşı’ olarak bilinen teleme, İlyada’da “Ak süte incirin sütünü damlatırsın, karıştırırsın ya hani ve çabucak göz önünde mayalanıverir hemen” ifadeleriyle yer alıyor. Yaklaşık 3 bin yıl önce yazıldığı tahmin edilen destan, telemenin tarihine ilişkin de ipuçları veriyor. Yapılan araştırmalara göre, incir ağacının sütü lateks maddesi içeriyor. Keçi sütünün mayalanmasını bu maddenin gerçekleştirdiği belirtiliyor. İncir sütünün sadece keçi sütünü mayalaması ise bu sütteki lateks oranın fazlalığıyla açıklanıyor.
Anadolu’da özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, Torosların eteklerinde hayvancılık yapan topluluklar tarafından tüketilen telemenin halk kültüründe de önemli bir yeri bulunuyor. “Çobanın gönlü olursa, tekeden teleme çalar” atasözüne konu edinen telemeyi, çeşitli şiirlerde, masallarda ve deyimlerde de görmek mümkün.
Hiçbir işlem görmemiş çiğ keçi sütünden yapıldığı için vitamin değeri çok yüksek bir yiyecek olan telemenin, sağlık açısından birçok faydası bulunuyor.
Keçi ya da koyun sütünden yapıldığı için besleyici değerleri yüksek olan teleme peynirinin bazı faydaları şu şekilde sıralanıyor:
– Teleme peyniri hayvansal protein bakımından zengin bir besindir. Bu özelliği sayesinde kas ve kemik sağlığını korumada etkileri bulunur.
– Mayalanarak hazırlanan bir besin olduğu için bağırsak dostu probiyotikler içerir. Bu sayede bağırsak hareketlerinin düzenlenmesine yardımcı olabilir. Aynı zamanda sindirim sisteminin sağlıkla çalışmasına da destek olabilir.
– Yüksek kalsiyum içeriği sayesinde diş ve ağız sağlığına olumlu etkileri olduğu söylenir.
– İçeriğinde kalsiyumun yanı sıra magnezyum, A ve B grubu vitaminleri ve fosfor da bulunur.
– İçerdiği tüm bu yararlı mineraller, vitaminler ve probiyotikler sayesinde bağışıklık sistemine katkıda bulunur.
– Vücuda enerji verir.
Anadolu’da geleneksel tıp yöntemleri için kullanılan ‘kocakarı ilacı’ tabirinin aslında tarihi bir kişiliği ifade ederken zamanla ‘yaşlı kadın’ anlamına gelen ‘kocakarı’ kelimesine dönüştüğü belirtiliyor. İddiaya göre, tabirin kaynağı milattan önce Anadolu’da yaşayan Karyalılar medeniyetine mensup bir balıkçı.
Halk arasında kullanılan bazı kelimelerin zamanla değişime uğraması sıkça yaşanan bir durum. “Karındaş” kelimesinin “kardeş”e “Ardı Rum (Rum toprağı)” kelimelerinin “Erzurum”a dönüşmesine benzer binlerce değişime uğrayan ifade var. Halk arasında geleneksel tedavi yöntemleri için kullanılan “kocakarı ilacı” ifadesinin de aslında bir değişimin sonucu olduğu belirtiliyor. İddiaya göre ifadenin aslı “Koca Karia ilacı”. Peki kim bu Koca Karia denen kişi? Tarihi kaynaklara göre, geçmişi milattan önce 3500’lere kadar uzanan ve Anadolu’da yaşayan Karia Uygarlığı tıp konusunda çok gelişmiş bir toplumdu. Nitekim “Tıbbın babası” olarak nitelenen Hipokrat da bu medeniyette yaşamış.
Manisalı ünlü doktor merhum Suat Arusan da bu iddiayı doğrulayan isimlerden biri. Karyalıların yüzlerce yıl boyunca Ege’nin şifalı otlarını ilaç yapımında kullandığı ve binlerce hastalığı iyileştirdiğinin rivayet edildiğini belirten Arusan, “Karyalılar geleneksel tıpta uzman. Kocakarı tabiri de oradan geliyor. ‘Koca Karya’ ilaçları demek manasındadır. Karyalılar bu konuda çok bilgilidir. Ne zaman dönüştürülmüş bilmiyorum ama geleneksel tıbbı küçümsemek isteyenlerin uydurmalarıdır bunlar. Pek çok konuda tahrifat yapılmış zaten, kavramsal olarak yapılmıştır” diyor.
Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında yaşamış Karya Uygarlığının geçmişi M.Ö. 3500’lere dayanıyor. Rivayete göre, bir gün Karya Sarayının bahçesinde bir çığlık duyulur. Karya kralının kızını yörenin en zehirli yılan türü sokmuştur. Genç kız acı içinde yere yığılmış, yüzü morarmış, ateşi yükselmiş.
Hemen hekimlere gösterilmiş. Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlemişler: Maalesef! Karya prensesi ölecektir. Kral kahrolur. Biricik kızı ölürken, onun elinden bir şey gelmiyordur. O gün bir haber gelir: “Kralım dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor.” Kral, “Hemen alın içeri” der. Simi Adası’ndan gelen bu balıkçı hemen boynundaki meşin keseden tahta bir kutu çıkarır, içindeki merhemi genç kızın tüm bedenine sürer. “Üzülmeyin kralım” der, “Kızınız ölmeyecek, şişlikleri yarın inecek, ertesi gün de ayağa kalkacak.” Simili balıkçı bu merhemi kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrenmiştir. Yörenin endemik otlarıyla yosun karışımı bir merhemdir bu. Daha önce çok zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanılmış işe yaramıştır.
KRALIN KIZINI KURTARDI, TIPTA DEVRİM BAŞLATTI
Ertesi gün balıkçının dediği olur. Genç kızın şişlikleri iner, ateşi düşer. Bir sonraki gün ise tamamen iyileşir, ayağa kalkar. Karya kralı hemen talimat verir: “Balıkçıyı bulun, ailesiyle birlikte saraya getirin. Artık burada kalacak.” Kral Simili balıkçıyı saray hekimleriyle tanıştırır ve ikinci talimatını verir: “Bu topraklardaki dağları, taşları, ormanları tarayın. Tüm çiçekleri, otları bitkileri araştırın. Denizlerdeki yosunları inceleyin. İlaçlar yapın, insanları kurtarın. Krallığım bu konuda size her türlü desteği verecek.” Rivayete göre tarihteki en büyük bilimsel tıp yatırımı o gün yapılır. Tıbbın babası sayılan Hipokrat da bu yatırımların sonucu olarak yetişir. “Koca Karya” lakaplı balıkçının şifalı otları da zamanla “kocakarı ilacı” tabirine dönüşür.
Asya kökenli olan ve literatürde ziziphus jububa olarak adlandırılan hünnap, genellikle zeytin büyüklüğünde yuvarlak veya oval şeklinde bir meyvedir. Olgunlaştıkça yeşilden sarıya, daha sonra da kahverengi ve mor bir renge dönüşen meyve, henüz olgunlaşmamış haliyle mayhoş bir tada sahiptir. Olgunlaştıkça hurmayı andırmaya başlar ve elmaya yakın bir tat alır. Taze veya kurutulmuş olarak tüketilebilen hünnap, antik dönemden beridir geleneksel tıpta kullanılan bir meyvedir.
Özellikle antik Çin kültüründe önemli bir yeri olan hünnap, insanoğlunun öteden beri en büyük çabası olan “ölümsüzlük” ile özdeşleştirilen bir meyvedir. Geleneksel Çin Tıbbında “her derde deva” olarak kabul edilen bu meyve, tarihi kayıtlara göre birçok bitkisel ilacın temel içeriklerinden biriydi. Özellikle Çin Hanedanlığı üyeleri sağlıklı ve uzun yaşamak için bu meyveyi yoğun şekilde tüketirdi. Bu durum halk arasında hünnap için “ölümsüzlük meyvesi” nitelemesinin yapılmasına neden oldu.
İnsan sağlığı açısından çok önemli faydalar içeren hünnap, zengin besin içeriğine ve özellikle sindirime yardımcı olan yönüyle bilinir. Antioksidan yönü çok güçlü olan hünnabın faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- İçerdiği flavonoidler, polisakkaritler ve triterpenik asitler hünnaptaki başlıca antioksidanlardır. Bu içerik sayesinde kansere karşı koruyucudur.
2- İçerdiği antioksidanlar tip 2 diyabet, kanser ve kalp hastalığına neden olabilecek serbest radikallerin (metabolizmaya bağlı olarak çalışan, vücutta doğal olarak üretilen dengesiz moleküller) neden olduğu hasarı önleyebilir.
3- İçerdiği fenolik bileşikler kirazdan 2-4 kat daha fazladır. Bu yönüyle yaşlanma emarelerini azaltır.
4 – Yoğun lifli yapısıyla sindirim sistemini düzenlerken kabızlık gibi sorunların önlenmesine yardımcı olur.
5- Antioksidan açısından zengin olan hünnap meyvesi, vücuttaki serbest radikallerle (metabolizmaya bağlı olarak çalışan, vücutta doğal olarak üretilen dengesiz moleküller) mücadele ederek hücresel hasarı en aza indirir.
6- Özellikle C vitamini bakımından çok zengin olan hünnap, limondan 20 kat fazla C vitamini içerir. Ortalama 3 hünnap; erkeklerin günlük 90 miligram, kadınların ise 75 miligram olan C vitaminini karşılamak için yeterlidir.
7- Hünnap kalsiyum, potasyum, brom ve lantan elementlerini barındırır. Bu yapısıyla bağışıklık sistemini güçlendirirken birçok hastalığa karşı koruma sağlar.
8- İçerdiği B vitaminleriyle enerji metabolizmasını destekler ve vücudun enerji seviyesini dengeler.
9- Hünnap, A ve C vitaminleri içermesiyle karaciğer için de koruyucu bir besindir.
10- Geleneksel tıpta uyku sorunlarını çözmek için de kullanılan hünnap, barındırdığı antioksidan türleriyle kaliteli uykuya katkıda bulunur.
11- Stres ve kaygıyı azaltıcı yönüyle de bilinen hünnap, binlerce yıldır alternatif tıbbın vazgeçilmez gıdalarından biri olarak bilinir.
Çeşitli şekillerde tüketilebilen bir meyve olan hünnap, hem taze olarak hem de kurutulmuş haliyle yenebilir. Kurutulmuş hali atıştırmalık olarak doğrudan tüketilebildiği gibi kaynamış suya konarak çayı da yapılabilir. Reçel veya marmelat yapılarak bir tatlı olarak da kullanılabilir bu meyvenin, şerbeti veya sirkesini yapmak da mümkündür. Hünnap tohumlarının ise bazı bölgelerde kahve gibi içeceklerin yapımında kullanıldığı bilinmektedir.
Hünnap meyvesinin günlük tüketimi kişinin yaş, cinsiyet, yaşam tarzı ve sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. Sağlıklı yetişkinler için günlük birkaç adet hünnap meyvesi tüketmek faydalıdır. Aşırı tüketildiği taktirde bazı sindirim sorunlarına yol açabileceği belirtirmektedir. Özellikle hamilelik ve emzirme döneminde olan kadınlar ile kronik sağlık sorunları olan bireylerin hünnap tüketim şekli ve miktarıyla ilgili doktor tavsiyesi alması önerilir.
Genellikle aç karnına yenmesinde sakınca görülmeyen hünnap meyvesinin, bazı kişilerde hafif sindirim rahatsızlıklarına neden olabildiği saptanmıştır. Lifli bir yapıya sahip olması nedeniyle sindirim sistemini hızlı şekilde harekete geçiren hünnap, bu yönüyle bazı hassas bireylerde karın ağrısı ve hafif mide bulantısına gibi sorunlara neden olabilir.
İnsan sağlığına birçok faydası olan hünnap, her meyvede olduğu gibi aşırı tüketilmesi durumunda bazı yan etkiler yapabilir. Çekirdek içerisinde bulunan bileşikler, yüksek tüketim durumunda bazı insanlarda sindirim sorunları oluşturabilir. Ayrıca bazı ilaçlarla etkileşime girmesi mümkündür. Bu nedenle düzenli tüketim için doktor tavsiyesi alınabilir.
Hünnabın ana vatanı Çindir. Ancak Hindistan, Rusya, Ortadoğu ve Anadolu da hünnap için uygun iklimlerdir. Türkiye’de özellikle Manisa, Denizli, Isparta, Hatay, İskenderun, Antalya, Kayseri, Bursa ve Çanakkale’de üretimi yapılır. Ancak yeterli tanıtımı yapılmadığı için bu şifa deposu meyvenin ticari boyutu istenen düzeyde değildir.
Hünnap ağacı, dikenli dallara sahip olan ve 10 metre yüksekliğe ulaşabilen bir bitkidir. Sonbaharda yapraklarını döken hünnap ağacı, bahar aylarıyla birlikte küçük ve sarımsı çiçeklerini açar. Ağacın meyveleri yaz sonunda olgunlaşır, ekim ve kasım aylarında hasat edilir.
Özellikle yüksek potasyum ve C vitamini içeriğiyle dikkat çeken hünnap, düşük kalorili bir meyve olmasıyla da çok faydalıdır. Hünnap meyvesinin 100 gramlık besin değerleri şöyledir:
• C Vitamini: 69 mg
• A Vitamini: 40 IU
• Magnezyum: 10 mg
• Kalsiyum: 21 mg
• Yağ: 0,2
• Kalori: 79
• Kolesterol: 0 mg
• Sodyum: 3 mg
• Potasyum: 250 mg
• Karbonhidrat: 20 gr
• Protein: 1,2 gr
• Demir: 0,5 mg
Taze ve kuru olarak tüketilebildiği gibi çayı da yapılabilen hünnap, bu haliyle tüketildiğinde de ateş düşürücü, ağrı ve stres azaltıcı gibi etkilere sahipdir. Ayrıca zihinsel yorgunluk, fiziksel güçsüzlük ve uykusuzluk gibi durumlarda da hünnap çayı tavsiye edilir.
Hünnap çayı yapmak için meyvenin taze veya kurutulmuş hali zencefil, çubuk tarçın ve tercihe göre diğer çay bitkileriyle birlikte sıcak suyun içerisinde birkaç dakika bekledikten sonra tüketilebilir.
Hünnabın antioksidan yapısı ve içerdiği polisakkaritler ile serbest radikallerle (metabolizmaya bağlı olarak çalışan, vücutta doğal olarak üretilen dengesiz moleküller) savaştığı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ayrıca bu meyvenin bağışıklık hücrelerinin üretimini teşvik ettiği ve bu hücrelerin zararlı bileşiklerini nötralize etme oranını artırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca hünnabın göğüs, yumurtalık, rahim ağzı, kolon, karaciğer ve cilt kanseri gibi hastalıklarda kanserli hücreler ile mücadele ettiği belirtilmektedir.
Hünnap düşük kalorili olması ve lif içeriği sayesinde tüketildiğinde tokluk hissi verir ve kilo kaybını destekler. Kilo alımında önemli rol oynayan glikoz seviyelerini düşürmeye yardımcı olduğu için kilo almaya neden olmaz.
Hamile ve emzirme dönemindeki kadınların hünnap tüketmeden önce doktora danışmaları tavsiye edilir. Bu dönemlerde tüketilen gıdaların farklı alerjik reaksiyonlara neden olabilmesi muhtemeldir.
İçerisinde yüksek oranda antioksidan olan hünnabın, taze veya kuru olarak tüketilmesinde bir fark yoktur. Her iki hali de kanser riskini düşürür, bağışıklığı güçlendirir, kalp hastalıkları riskini düşürür, kan basıncını düzenler ve sindirim sağlığını düzenleyerek kabızlığa iyi gelir. Ayrıca kilo vermeyi kolaylaştırır, stresi azaltır ve uyku kalitesini artırır.
Her meyvenin fazla tüketilmesinin vücutta farklı reaksiyonları olabilir. Bu nedenle hünnap meyvesinin büyüklüğüne göre günde 1 ila 3 adet tüketilmesi önerilir.
Hünnap kemik gücünü artırmada önemli rol oynayan kalsiyum, fosfor ve demir yüklü bir meyvedir. Bu nedenle tüketilmesi osteoporoz ve diğer kemik hastalıklarına karşı önerilir. Ayrıca hünnap kan basıncını düzenler ve kaygı bozukluklarına iyi gelir.
Lif ve karbonhidrat açısından zengin bir meyve olan hünnap, metabolizmayı hızlandırır. Bu yönüyle kabızlığın iyileştirilmesine yardımcı olur. Düzenli hünnap tüketimi, kronik gastrointestinal sorunları olan bireyler için önerilir.