35,1761$% -0.01
36,7640€% 0.01
44,4039£% 0.28
2.956,17%-0,72
4.803,00%-0,55
3292596฿%-1.18462
19 Aralık 2024 Perşembe
Anadolu’da geleneksel tıp yöntemleri için kullanılan ‘kocakarı ilacı’ tabirinin aslında tarihi bir kişiliği ifade ederken zamanla ‘yaşlı kadın’ anlamına gelen ‘kocakarı’ kelimesine dönüştüğü belirtiliyor. İddiaya göre, tabirin kaynağı milattan önce Anadolu’da yaşayan Karyalılar medeniyetine mensup bir balıkçı.
Halk arasında kullanılan bazı kelimelerin zamanla değişime uğraması sıkça yaşanan bir durum. “Karındaş” kelimesinin “kardeş”e “Ardı Rum (Rum toprağı)” kelimelerinin “Erzurum”a dönüşmesine benzer binlerce değişime uğrayan ifade var. Halk arasında geleneksel tedavi yöntemleri için kullanılan “kocakarı ilacı” ifadesinin de aslında bir değişimin sonucu olduğu belirtiliyor. İddiaya göre ifadenin aslı “Koca Karia ilacı”. Peki kim bu Koca Karia denen kişi? Tarihi kaynaklara göre, geçmişi milattan önce 3500’lere kadar uzanan ve Anadolu’da yaşayan Karia Uygarlığı tıp konusunda çok gelişmiş bir toplumdu. Nitekim “Tıbbın babası” olarak nitelenen Hipokrat da bu medeniyette yaşamış.
Manisalı ünlü doktor merhum Suat Arusan da bu iddiayı doğrulayan isimlerden biri. Karyalıların yüzlerce yıl boyunca Ege’nin şifalı otlarını ilaç yapımında kullandığı ve binlerce hastalığı iyileştirdiğinin rivayet edildiğini belirten Arusan, “Karyalılar geleneksel tıpta uzman. Kocakarı tabiri de oradan geliyor. ‘Koca Karya’ ilaçları demek manasındadır. Karyalılar bu konuda çok bilgilidir. Ne zaman dönüştürülmüş bilmiyorum ama geleneksel tıbbı küçümsemek isteyenlerin uydurmalarıdır bunlar. Pek çok konuda tahrifat yapılmış zaten, kavramsal olarak yapılmıştır” diyor.
Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında yaşamış Karya Uygarlığının geçmişi M.Ö. 3500’lere dayanıyor. Rivayete göre, bir gün Karya Sarayının bahçesinde bir çığlık duyulur. Karya kralının kızını yörenin en zehirli yılan türü sokmuştur. Genç kız acı içinde yere yığılmış, yüzü morarmış, ateşi yükselmiş.
Hemen hekimlere gösterilmiş. Hekimler sonucu krala tek cümleyle özetlemişler: Maalesef! Karya prensesi ölecektir. Kral kahrolur. Biricik kızı ölürken, onun elinden bir şey gelmiyordur. O gün bir haber gelir: “Kralım dışarıda bir balıkçı var, kızınızı kurtarabileceğini söylüyor.” Kral, “Hemen alın içeri” der. Simi Adası’ndan gelen bu balıkçı hemen boynundaki meşin keseden tahta bir kutu çıkarır, içindeki merhemi genç kızın tüm bedenine sürer. “Üzülmeyin kralım” der, “Kızınız ölmeyecek, şişlikleri yarın inecek, ertesi gün de ayağa kalkacak.” Simili balıkçı bu merhemi kendisi gibi balıkçı olan dedesinden öğrenmiştir. Yörenin endemik otlarıyla yosun karışımı bir merhemdir bu. Daha önce çok zehirli balıkların soktuğu insanlarda kullanılmış işe yaramıştır.
KRALIN KIZINI KURTARDI, TIPTA DEVRİM BAŞLATTI
Ertesi gün balıkçının dediği olur. Genç kızın şişlikleri iner, ateşi düşer. Bir sonraki gün ise tamamen iyileşir, ayağa kalkar. Karya kralı hemen talimat verir: “Balıkçıyı bulun, ailesiyle birlikte saraya getirin. Artık burada kalacak.” Kral Simili balıkçıyı saray hekimleriyle tanıştırır ve ikinci talimatını verir: “Bu topraklardaki dağları, taşları, ormanları tarayın. Tüm çiçekleri, otları bitkileri araştırın. Denizlerdeki yosunları inceleyin. İlaçlar yapın, insanları kurtarın. Krallığım bu konuda size her türlü desteği verecek.” Rivayete göre tarihteki en büyük bilimsel tıp yatırımı o gün yapılır. Tıbbın babası sayılan Hipokrat da bu yatırımların sonucu olarak yetişir. “Koca Karya” lakaplı balıkçının şifalı otları da zamanla “kocakarı ilacı” tabirine dönüşür.
Asya kökenli olan ve literatürde ziziphus jububa olarak adlandırılan hünnap, genellikle zeytin büyüklüğünde yuvarlak veya oval şeklinde bir meyvedir. Olgunlaştıkça yeşilden sarıya, daha sonra da kahverengi ve mor bir renge dönüşen meyve, henüz olgunlaşmamış haliyle mayhoş bir tada sahiptir. Olgunlaştıkça hurmayı andırmaya başlar ve elmaya yakın bir tat alır. Taze veya kurutulmuş olarak tüketilebilen hünnap, antik dönemden beridir geleneksel tıpta kullanılan bir meyvedir.
Özellikle antik Çin kültüründe önemli bir yeri olan hünnap, insanoğlunun öteden beri en büyük çabası olan “ölümsüzlük” ile özdeşleştirilen bir meyvedir. Geleneksel Çin Tıbbında “her derde deva” olarak kabul edilen bu meyve, tarihi kayıtlara göre birçok bitkisel ilacın temel içeriklerinden biriydi. Özellikle Çin Hanedanlığı üyeleri sağlıklı ve uzun yaşamak için bu meyveyi yoğun şekilde tüketirdi. Bu durum halk arasında hünnap için “ölümsüzlük meyvesi” nitelemesinin yapılmasına neden oldu.
İnsan sağlığı açısından çok önemli faydalar içeren hünnap, zengin besin içeriğine ve özellikle sindirime yardımcı olan yönüyle bilinir. Antioksidan yönü çok güçlü olan hünnabın faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz:
1- İçerdiği flavonoidler, polisakkaritler ve triterpenik asitler hünnaptaki başlıca antioksidanlardır. Bu içerik sayesinde kansere karşı koruyucudur.
2- İçerdiği antioksidanlar tip 2 diyabet, kanser ve kalp hastalığına neden olabilecek serbest radikallerin (metabolizmaya bağlı olarak çalışan, vücutta doğal olarak üretilen dengesiz moleküller) neden olduğu hasarı önleyebilir.
3- İçerdiği fenolik bileşikler kirazdan 2-4 kat daha fazladır. Bu yönüyle yaşlanma emarelerini azaltır.
4 – Yoğun lifli yapısıyla sindirim sistemini düzenlerken kabızlık gibi sorunların önlenmesine yardımcı olur.
5- Antioksidan açısından zengin olan hünnap meyvesi, vücuttaki serbest radikallerle (metabolizmaya bağlı olarak çalışan, vücutta doğal olarak üretilen dengesiz moleküller) mücadele ederek hücresel hasarı en aza indirir.
6- Özellikle C vitamini bakımından çok zengin olan hünnap, limondan 20 kat fazla C vitamini içerir. Ortalama 3 hünnap; erkeklerin günlük 90 miligram, kadınların ise 75 miligram olan C vitaminini karşılamak için yeterlidir.
7- Hünnap kalsiyum, potasyum, brom ve lantan elementlerini barındırır. Bu yapısıyla bağışıklık sistemini güçlendirirken birçok hastalığa karşı koruma sağlar.
8- İçerdiği B vitaminleriyle enerji metabolizmasını destekler ve vücudun enerji seviyesini dengeler.
9- Hünnap, A ve C vitaminleri içermesiyle karaciğer için de koruyucu bir besindir.
10- Geleneksel tıpta uyku sorunlarını çözmek için de kullanılan hünnap, barındırdığı antioksidan türleriyle kaliteli uykuya katkıda bulunur.
11- Stres ve kaygıyı azaltıcı yönüyle de bilinen hünnap, binlerce yıldır alternatif tıbbın vazgeçilmez gıdalarından biri olarak bilinir.
Çeşitli şekillerde tüketilebilen bir meyve olan hünnap, hem taze olarak hem de kurutulmuş haliyle yenebilir. Kurutulmuş hali atıştırmalık olarak doğrudan tüketilebildiği gibi kaynamış suya konarak çayı da yapılabilir. Reçel veya marmelat yapılarak bir tatlı olarak da kullanılabilir bu meyvenin, şerbeti veya sirkesini yapmak da mümkündür. Hünnap tohumlarının ise bazı bölgelerde kahve gibi içeceklerin yapımında kullanıldığı bilinmektedir.
Hünnap meyvesinin günlük tüketimi kişinin yaş, cinsiyet, yaşam tarzı ve sağlık durumuna bağlı olarak değişebilir. Sağlıklı yetişkinler için günlük birkaç adet hünnap meyvesi tüketmek faydalıdır. Aşırı tüketildiği taktirde bazı sindirim sorunlarına yol açabileceği belirtirmektedir. Özellikle hamilelik ve emzirme döneminde olan kadınlar ile kronik sağlık sorunları olan bireylerin hünnap tüketim şekli ve miktarıyla ilgili doktor tavsiyesi alması önerilir.
Genellikle aç karnına yenmesinde sakınca görülmeyen hünnap meyvesinin, bazı kişilerde hafif sindirim rahatsızlıklarına neden olabildiği saptanmıştır. Lifli bir yapıya sahip olması nedeniyle sindirim sistemini hızlı şekilde harekete geçiren hünnap, bu yönüyle bazı hassas bireylerde karın ağrısı ve hafif mide bulantısına gibi sorunlara neden olabilir.
İnsan sağlığına birçok faydası olan hünnap, her meyvede olduğu gibi aşırı tüketilmesi durumunda bazı yan etkiler yapabilir. Çekirdek içerisinde bulunan bileşikler, yüksek tüketim durumunda bazı insanlarda sindirim sorunları oluşturabilir. Ayrıca bazı ilaçlarla etkileşime girmesi mümkündür. Bu nedenle düzenli tüketim için doktor tavsiyesi alınabilir.
Hünnabın ana vatanı Çindir. Ancak Hindistan, Rusya, Ortadoğu ve Anadolu da hünnap için uygun iklimlerdir. Türkiye’de özellikle Manisa, Denizli, Isparta, Hatay, İskenderun, Antalya, Kayseri, Bursa ve Çanakkale’de üretimi yapılır. Ancak yeterli tanıtımı yapılmadığı için bu şifa deposu meyvenin ticari boyutu istenen düzeyde değildir.
Hünnap ağacı, dikenli dallara sahip olan ve 10 metre yüksekliğe ulaşabilen bir bitkidir. Sonbaharda yapraklarını döken hünnap ağacı, bahar aylarıyla birlikte küçük ve sarımsı çiçeklerini açar. Ağacın meyveleri yaz sonunda olgunlaşır, ekim ve kasım aylarında hasat edilir.
Özellikle yüksek potasyum ve C vitamini içeriğiyle dikkat çeken hünnap, düşük kalorili bir meyve olmasıyla da çok faydalıdır. Hünnap meyvesinin 100 gramlık besin değerleri şöyledir:
• C Vitamini: 69 mg
• A Vitamini: 40 IU
• Magnezyum: 10 mg
• Kalsiyum: 21 mg
• Yağ: 0,2
• Kalori: 79
• Kolesterol: 0 mg
• Sodyum: 3 mg
• Potasyum: 250 mg
• Karbonhidrat: 20 gr
• Protein: 1,2 gr
• Demir: 0,5 mg
Taze ve kuru olarak tüketilebildiği gibi çayı da yapılabilen hünnap, bu haliyle tüketildiğinde de ateş düşürücü, ağrı ve stres azaltıcı gibi etkilere sahipdir. Ayrıca zihinsel yorgunluk, fiziksel güçsüzlük ve uykusuzluk gibi durumlarda da hünnap çayı tavsiye edilir.
Hünnap çayı yapmak için meyvenin taze veya kurutulmuş hali zencefil, çubuk tarçın ve tercihe göre diğer çay bitkileriyle birlikte sıcak suyun içerisinde birkaç dakika bekledikten sonra tüketilebilir.
Hünnabın antioksidan yapısı ve içerdiği polisakkaritler ile serbest radikallerle (metabolizmaya bağlı olarak çalışan, vücutta doğal olarak üretilen dengesiz moleküller) savaştığı bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Ayrıca bu meyvenin bağışıklık hücrelerinin üretimini teşvik ettiği ve bu hücrelerin zararlı bileşiklerini nötralize etme oranını artırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca hünnabın göğüs, yumurtalık, rahim ağzı, kolon, karaciğer ve cilt kanseri gibi hastalıklarda kanserli hücreler ile mücadele ettiği belirtilmektedir.
Hünnap düşük kalorili olması ve lif içeriği sayesinde tüketildiğinde tokluk hissi verir ve kilo kaybını destekler. Kilo alımında önemli rol oynayan glikoz seviyelerini düşürmeye yardımcı olduğu için kilo almaya neden olmaz.
Hamile ve emzirme dönemindeki kadınların hünnap tüketmeden önce doktora danışmaları tavsiye edilir. Bu dönemlerde tüketilen gıdaların farklı alerjik reaksiyonlara neden olabilmesi muhtemeldir.
İçerisinde yüksek oranda antioksidan olan hünnabın, taze veya kuru olarak tüketilmesinde bir fark yoktur. Her iki hali de kanser riskini düşürür, bağışıklığı güçlendirir, kalp hastalıkları riskini düşürür, kan basıncını düzenler ve sindirim sağlığını düzenleyerek kabızlığa iyi gelir. Ayrıca kilo vermeyi kolaylaştırır, stresi azaltır ve uyku kalitesini artırır.
Her meyvenin fazla tüketilmesinin vücutta farklı reaksiyonları olabilir. Bu nedenle hünnap meyvesinin büyüklüğüne göre günde 1 ila 3 adet tüketilmesi önerilir.
Hünnap kemik gücünü artırmada önemli rol oynayan kalsiyum, fosfor ve demir yüklü bir meyvedir. Bu nedenle tüketilmesi osteoporoz ve diğer kemik hastalıklarına karşı önerilir. Ayrıca hünnap kan basıncını düzenler ve kaygı bozukluklarına iyi gelir.
Lif ve karbonhidrat açısından zengin bir meyve olan hünnap, metabolizmayı hızlandırır. Bu yönüyle kabızlığın iyileştirilmesine yardımcı olur. Düzenli hünnap tüketimi, kronik gastrointestinal sorunları olan bireyler için önerilir.
Türk kahvaltı kültürünün vazgeçilmezlerinden biri olan peynir, binlerce yıldır birbirinden lezzetli çeşitleriyle sofraları süslemeye devam ediyor. Yüzlerce çeşit peynirin bulunduğu Türk mutfağında, en lezzetli peynir çeşidinin hangisi olduğu büyük bir tartışma konusu. Gastronomi uzmanları bu konuda farklı görüşler ortaya koysa da lezzet konusunda yarışan ilk 10 peynir için benzer görüşler var.
Sağlıklı bir yaşamın temel kaynaklarından biri olarak kabul edilen sütün mucizevi lezzetlere dönüşmüş hali olan peynir, Anadolu’nun her yöresinde birbirinden farklı yöntemlerle yapılıyor. Ancak bazı peynir türleri, yoğun lezzetleri ve içerdikleri besin değerlerinin yüksekliğiyle ön plana çıkıyor. Kişi başına peynir tüketiminin yıllık 20 kilo civarında olduğu Türkiye’de, en çok tercih edilen ve sevilen peynir çeşitleri şöyle:
EZİNE PEYNİRİ
Çanakkale’nin Ezine bölgesinde üretilen bu peynir, son yıllarda tüm Türkiye’de en çok aranan lezzetlerden biri oldu. Kahvaltı sofralarının beyaz sultanı olarak nitelenen Ezine peynirinin özellikle birkaç yıl bekletilmiş olanı tercih ediliyor. Geleneksel şirden mayası ile mayalanan bu peynirin sadece koyun sütüyle yapılabileceği belirtiliyor. Ezine peyniri sert yapısı, yoğunluğu ve şirdenden gelen aromasıyla özgün bir lezzet barındırıyor.
ÇORUM KARGI TULUMU
Birçok bölgede farklı yöntemlerle yapılan tulum peynirlerinin öne çıkan türlerinden biri Çorum kargısı. İzmir, Bergama, Erzincan, Karaman gibi tulum çeşitleriyle yarışan Çorum kargısı, tereyağı kıvamında olması ve keskin lezzetiyle büyük ilgi görüyor. Bu peynirin hakikisi keçi sütü ile yapılıyor. Sütler önce bez torbalarda suyundan arındırılıyor. Yaklaşık 4 ay süren bu işlemin ardından küçük tulumlara dolduruluyor ve olgunlaşmaya bırakılıyor. Yaz boyunca dinlendirilen peynirler sonbaharda tüketime hazır hale geliyor.
KARS GRAVYERİ
Bazı gastronomi uzmanlarınca dünyanın en lezzetli peynirleri arasında sayılan Kars gravyeri, yüksek yaylalarda otlanan zavot ineklerinin yoğun yağ içeren sütlerinden yapılıyor. Kars gravyeri tat olarak İsviçre emmantel peynirini andırırken, şekil olarak Fransız gruyereine benzetiliyor. Orijinal Kars gravyeri yapay mayalarla değil buzağı şirdeninden elde edilen hayvan mayası ile mayalanıyor.
TRAKYA KAŞARI
Trakya Bölgesi genelinde üretilen bu peynir çeşidi sert dokusu, yoğun aroması ve özgün kokusuyla dikkat çekiyor. İnek, koyun ve keçi sütlerinin karıştırılarak mayalanmasıyla üretilen Trakya kaşarı, en az 6 ay boyunca dinlendiriliyor. Kabuğunun küflenmesi tüketime hazır olduğu anlamına geliyor.
VAN OTLU PEYNİRİ
Türkiye’nin en özgün peynir çeşitlerinden biri olan Van otlu peyniri, ilkbaharda bolca ot tüketen koyunların sütünden yapılıyor. Süt ve yoğurdun birlikte kaynatılmasıyla üretilen peynirin içine çeşitli baharatların yanı sıra sirmo, suh, mendi, yabani nane ve yabanı kekik gibi otlar konuyor. Bir hafta bekletildikten sonra toprağın altına gömülen ve en az 3 oy boyunca dinlendirilen bu peynir, özellikle Doğu Anadolu Bölgesinde sıkça tüketilen bir peynir çeşidi olarak biliniyor.
MİHALİÇ PEYNİRİ
Bursa ve Balıkesir hattında, daha çok kıvırcık koyun sütlerinden yapılan bu peynir; yuvarlak gözenekleri olan, yağlı, tuzlu ve besleyici bir peynir türü. Ancak koyun sütündeki yoğun aroma nedeniyle bazı tüketiciler tarafından tercih edilmemesi, bu peynirin son yıllarda inek ve keçi sütü karıştırılarak yapılmasına neden oldu.
KONYA KÜFLÜ PEYNİRİ
Konya küflü peyniri, Anadolu’nun en sıra dışı lezzetlerinden biri olarak kabul ediliyor. Uzun süre bekletilen ve sağlığa zararlı olmayan yeşil renkli bir küf halini alan bu peynir çeşidi, özellikle yörede yoğun şekilde tüketiliyor. Konyalılar küflü peyniri gök peynir, göğermiş peynir ya da yeşil peynir olarak adlandırıyor. Özellikle Akkaraman koyu sütünden üretilen bu peynir doğal mağaralarda olgunlaştırılıyor. Bu peynir çeşidi “etli ekmeği” ile meşhur Konya’da pide içi olarak da kullanılıyor.
KARAMAN DİVLE TULUMU
Geniş topraklarında birbirinden lezzetli peynirler üretilen İç Anadolu’nun eşsiz lezzetlerinden biri de Divle tulumu. Kremsi haliyle ağızda yavaş yavaş dağılan bu lezzetin en önemli püf noktası, peynirin Karaman’daki Divle Mağarası’nda uzun süre olgunlaşması. Yaklaşık 5 derecede ve yüzde 85 nem oranında bekletilen peynirler, devasa bir soğuk hava deposunu andıran bu mağarada muhteşem bir lezzete dönüşüyor. Bazı lezzet ustaları, bu peynirin doğru şekilde tanıtılması durumunda kısa süre içinde dünyanın her yerinden Divle Mağarası’nı gastronomi turları yapılacağına inanıyor.
ŞAVAK TULUM PEYNİRİ
Erzincan’da göçebe olarak yaşayan Şavak boyu tarafından daha çok koyun sütüyle yapılan bu peynir türü, geleneksel olarak koyunun işkembesinde bulunan şirden ile mayalanıyor. Kendine has yağlı dokusu ve mağaralarda 3 aylık bir olgunlaşma süresiyle tanınan bu peynir türü, Erzincan tulumu olarak da adlandırılıyor. Diğer birçok peynir türü gibi artık hayvan tulumlarında değil plastik bidonlarda veya tenekelerde bekletiliyor.
BERGAMA TULUMU
Yunt Dağı ve Madra Dağı arasında bulunan Kozak Yaylası’nın muhteşem doğasında beslenen hayvanların sütüyle yapılan bu özel peynir, uzun yıllar geleneksel hayvan tulumunda dinlendirilirken sonra yeniyordu ancak gelişen teknoloji nedeniyle artık tenekelere konuyor. Açık sarı rengi ve gözenekleriyle diğer peynirlerden ayrılan Bergama tulumu, sert ve yoğun yapısının yanı sıra muhteşem aromasıyla damaklarda harika tatlar bırakıyor.
Dünyanın en önemli zeytin üretim merkezlerinden biri olan Türkiye; ağaç varlığı açısından 4., zeytinlik alanı açısından 6. sırada. Dünya zeytin üretiminin yüzde 9’u, zeytinyağı üretiminin ise yüzde 8’i Türkiye’de üretiliyor. Türkiye’nin en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretilen bölgeleri olarak Ege ve Marmara kıyıları sayılırken, en iyi zeytinyağlı yemekler yemek isteyenler de bu bölgeleri tercih ediyor.
En iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretimi konusunda iddialı olan Türkiye’de, özellikle son yıllarda bu konuda önemli çalışmalar yürütülüyor. Ege, Akdeniz ve Marmara bölgeleri başta olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve az da olsa Karadeniz Bölgesi’nde binlerce hektar yeni zeytinlik oluşturuldu. En iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretimi için önemli yatırımlar da yapılıyor.
EN İYİ ZEYTİN VE EN İYİ ZEYTİNYAĞI ÜRETİLEN YERLER
Türkiye’deki illerin büyük bölümünde üretimi yapılan zeytin, en çok yüzde 53 ile Ege Bölgesinde yetiştiriliyor. Bu bölgeyi yüzde 23 ile Akdeniz, yüzde 18 ile Marmara, yüzde 6 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi izliyor. En iyi zeytin üretiminin Ege’de, en iyi zeytinyağı üretiminin ise Marmara Bölgesinde olduğu belirtiliyor.
ZEYTİNİN ANAVATANI: EGE BÖLGESİ
Antik dönemden beri dünyanın en önemli yerleşim yerlerinden biri olan Ege Bölgesinde tarih boyunca zeytin ve zeytinyağı tüketildiği biliniyor. Zeytinin anavatanı olarak bilinen Türkiye ve Yunanistan’ın Ege kıyılarında, en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretiminin yanı sıra en güzel zeytinyağlı yemekler yapılmaya devam ediliyor. Türkiye’de en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretimi bölgeleri olarak Ayvalık, Edremit ve Akhisar ilçeleri sayılıyor.
AKDENİZ’İN KUTSAL ZEYTİN BAHÇELERİ
Kutsal kitaplarda adı anılan nadir meyvelerden biri olan zeytin, tüm dinlerin merkezi olarak kabul edilen Kudüs bölgesinde tarih boyunca yetiştirildi. Ayrıca Suriye ve Türkiye’nin Akdeniz kıyıları da en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretilen bölgeler arasında sayılıyor. Akdeniz kıyısı boyunca en iyi zeytinyağlı yemekler bulmak da mümkün.
ZEYTİN NEREDE YETİŞİR?
Zeytin aslında Akdeniz’in kıyıları boyunca yetiştirilen bir bitki. Sıcak ve deniz etkisi Akdeniz ikliminin görüldüğü yerlerde zeytin ağacının yetişmesini sağlayan en önemli faktörlerden biri. Özellikle Akdeniz’in kuzeyinde bulunan ülkelerde en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretimi yapılıyor.
Tarihi kayıtlarda sıkça rastlanan zeytin ağacının meyvesi, bugün daha çok bir besin kaynağı olarak bilinse de yüzyıllarca aynı zamanda bir enerji kaynağı olarak kullanıldı. Zeytinyağının yanmasıyla ışık veren kandiller, özellikle Ortadoğu ve Akdeniz coğrafyasında yaşayan insanlar tarafından tarih boyunca kullanıldı.
MEZOPOTAMYA VE ZEYTİN
İnsanlığın en önemli medeniyetlerinin doğduğu bölge olarak bilinen Mezopotamya, Fırat ve Dicle Nehirlerinin arasında kalan coğrafyaya verilen isim. Sümerler, Babiller gibi medeniyetin kurucusu ülkelerde de zeytin ve zeytinyağı tüketildiği biliniyor. Bu bölgede bulunan Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Halep, Musul ve diğer önemli yerleşim yerlerinde zeytin ve zeytinyağı üretimi yoğun bir şekilde yapılıyor. Kimi uzmanlar yoğun aromasıyla en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağının bu bölgede üretildiği görüşünde.
KAZ DAĞLARININ ETEKLERİ ZEYTİN BAHÇELERİ
Türkiye’de en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağı üretiminin yapıldığı bölgelerden biri de Marmara Bölgesi. Özellikle Bursa, Balıkesir ve Çanakkale’nin bazı ilçeleri bu konuda çok iddialı. Edremit ve Ayvalık’ın önemli bir bölümü zeytin bahçelerinden oluşuyor. Birçok zeytin türünün yetiştiği bu bölgede en iyi zeytinyağı yemekleri bulmak da mümkün.
KARADENİZ’DE ZEYTİN YETİŞİR Mİ?
Fındığı ve çayıyla bilinen Karadeniz’de, son yıllarda turunçgiller ve zeytin gibi ürünler de yetiştirilmeye başlandı. Trabzon, Ordu ve Giresun gibi illerdeki nemli iklimin zeytin ağaçlarının büyümesi için uygun olduğu belirtiliyor. Ancak yazın yeterli sıcak havanın bulunmamasının zeytindeki aromayı olumsuz etki ettiği ifade ediliyor. En iyi zeytin ve en iyi zeytinyağını üretemeseler bazı Karadenizliler bahçelerinde tüketim amaçlı zeytin yetiştiriyor.
ZEYTİN HANGİ TOPRAKTA YETİŞİR?
Zeytin ağacının yetişmesi için öncelikle bulunduğu bölgedeki yıllık güneşli gün sayısının fazla olması gerekiyor. Bu nedenle soğuk bölgelerde yetiştirildiği de güney yamaçlar tercih edilir. Her ne kadar ‘fakir toprakların zengin ağacı’ şeklinde bir nitelemeye tabi tutulsa da uzmanlar en iyi zeytin ve en iyi zeytinyağını elde etmek için toprak yapısının killi ve tınlı bir bünyeye sahip olması gerektiğini ayrıca hafif kireçli ve çakıllı toprağın da verimi artırdığını ifade ediyor.
EN LEZZETLİ ZEYTİN HANGİSİ?
Türkiye’de birbirinden lezzetli ve besleyici birçok zeytin türü yetiştiriliyor. Ancak en lezzetli zeytin ve en lezzetli zeytinyağının hangisi olduğu tartışmalı bir konu.
1- GEMLİK ZEYTİNİ
Marmara bölgesi genelinde ünlü olan Gemlik zeytini, Akdeniz kıyı boyunca da yetiştirilen bir tür. Hem ince kabuğu ve etli olması hem de kendine has lezzetiyle kahvaltılarda en çok tercih edilen zeytinlerden biri.
2- DOMAT ZEYTİNİ
Manisa, İzmir ve Aydın bölgesinin ünlü çeşidi olan domat zeytini, sofralarda sade tüketiminin yanı sıra biber ve portakal gibi dolgularla da harika bir kahvaltılık zeytin olarak biliniyor.
3- AYVALIK (YAĞLIK) ZEYTİNYAĞI
Bazı zeytin türleri sofralık olarak daha çok tercih edilirken bazıları da yağlık olarak tüketiliyor. Yağlık olarak kullanılan zeytinlerden biri olan Ayvalık zeytini, daha çok Marmara ve Ege kıyılarında yetiştiriliyor. Bu zeytin yoğun yağ oranı ve aromasıyla soğuk ve sıcak yemeklere büyük lezzet katıyor.
4- MEMECİK ZEYTİNİ
Daha çok İzmir, Manisa, Muğla ve Denizli civarında yetişen bu zeytin türü hem yağlık hem de sofralık yeşil zeytin olarak tüketiliyor. Ayvalık zeytininden sonra Ege bölgesinde en çok üretilen zeytin olarak biliniyor.
5- ÇAKIR ZEYTİNİ
İzmir çevresinde yetiştirilen bu tür daha çok yağlık olarak tercih ediliyor. Ancak sofralık yeşil zeytin olarak da tüketimi de mümkün.
6- EĞRİBURUN ZEYTİNİ
Daha çok Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilen bu zeytin türü hem yeşil hem de siyah olarak sofralarda tüketimi tercih edilen bir zeytin türü.
7- ÇİLLİ ZEYTİN
Daha çok Manisa ve İzmir’de yetişen bu zeytin türü, hem etli ve küçük çekirdekli özelliğiyle hem de lezzetiyle büyük rağbet görüyor.
8- KİRAZ ZEYTİNİ
Manisa’ya has olan bu zeytin, kiraza benzemesi nedeniyle bu şekilde adlandırılıyor. Daha çok sofralık siyah ve yeşil olarak tüketiliyor.
9- KAN ÇELEBİ ZEYTİNİ
Pembemsi görüntüsüyle harika bir rengi ve kendine özgü lezzetiyle bilinen bu tür, ağırlıklı olarak çizme zeytin ve sofralık yeşil zeytin olarak tüketiliyor.
10- KİLİS ZEYTİNİ
Kilis başta olmak üzere Güneydoğu’da yetişen bu türün hasadı bir hayli zahmetli. İçindeki yağ oranının yüksek olması nedeniyle daha çok yağlık olarak kullanılıyor.
11- ÇEKİŞTE ZEYTİNİ
İzmir ve Aydın bölgesine has bir tür olan çekişte zeytini, özellikle kırma yeşil zeytin olarak tüketiliyor.
12- SARI ULAK ZEYTİNİ
Akdeniz bölgesinde, özellikle Adana ve Mersin yöresinde yetişen bu zeytin türü, yeşil ve siyah olarak kahvaltılarda tüketiliyor.